2019-2020 Adli Yılı Açılışı nedeniyle Baromuz tarafından 02.09.2019 tarihinde Demokrasi ve Özgürlük Meydanında Atatürk Anıtına çelenk sunularak,aramızdan ayrılan tüm yargı mensupları ve hukukçular anısı için saygı duruşunda bulunulmuştur.
BASIN AÇIKLAMASI
2019-2020 Adli Yılımızın açılışı sebebi ile burada toplanmış olup bu vesile ile yeni adli yılımızın tüm yargı camiamıza ve memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.
2019-2020 yeni adli yılımıza da geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yargısal alanda ağır sorunlar ile giriyoruz, bu sorunların ağırlığı altında hukuk sistemimiz gittikçe yıpranmakta, biriken sorunlar nedeni ile durum işin içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Bunun yansımalarını uluslararası hukuk endekslerinde ülkemizin aldığı sıralamalarda ve sokaktaki vatandaşımızın adalet mekanizmasına güveninde görmekteyiz.
Adli yıl açılışlarının yargının tam bağımsız olduğunu gösteren basit birer seremoniden ibaret olmadığını biliyoruz, bu açılışların yapılacağı yerin de hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı kavramlarından ayrı düşünülemeyeceğinin farkındayız. Yargıtay Başkanlığının 2019-2020 Adli yıl açılış daveti ile bu yıl adli yıl açılışını yürütmenin merkezinde yapması Türkiye’de yargı bağımsızlığına verdiği onarılması mümkün olmayan zararı burada ifade etmeye gerek yok. Demokrasinin zorunlu unsuru olan kuvvetler ayrılığının, bu bağlamda yargı bağımsızlığının korunması teoride Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Ne var ki şu an itibariyle Anayasa’da yerini bulan ve ancak Dünyada tek örneği bulunmayan sınır tanımayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde yürütmenin sınırsız ve denetimsiz gücü karşısında yargı bağımsızlığının Anayasa ile güvence altına alındığını söylemek oldukça zor. İşte biz hukukçuların feraseti burada gün yüzüne çıkıyor. Bizim ferasetimiz, tam bağımsız yargının gerçekleşmesi ve bu doğrultuda hukuk devleti ilkesinin tam anlamı ile tesisi için mücadelemizin devam etmesi yönündedir. Yargının yerinin adli yıl açılışlarında sadece ve sadece adliye saraylarında olduğunu burada önemle ifade etmek isteriz. Yürütme erkinin tek elde toplandığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin tarumar olduğu ve hele ki yürütmenin başının siyasi parti üyesi olduğu bir sistemde adli yıl açılışlarının yürütmenin evinde yapılmasının şekli de olsa doğru olmadığını, bunun anayasamızda belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine, yargı bağımsızlığına, hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu burada tekrar ifade ediyoruz.
2019-2020 Adli Yıl başlangıcında bir kez daha idrak ettik ki Hukuk Devleti mefhumunun idare katında gerçek anlamda güçlendirilmesi ve bu kavram çerçevesinde işlemler yapılması, çağdaş demokratik memleketler arasında olmanın asli unsurudur. Kaldı ki adalet mekanizması içerisinde hukuk devleti ilkesine bağlılık çerçevesinde işlemler tesis edilmesi için yargı reformu adı altında birtakım reformlara ya da köklü değişikliklere çok da gerek yoktur, yeter ki sistem içerisinde liyakat esas olsun, yeter ki uygulayıcılar işlerinde ehil olsun. Unutulmamalıdır ki 'mükemmel kanun yoktur, iyi uygulayıcılar vardır.' Yargı ve devlet katında işe alımların liyakate tabi olması hususunun yapılacak en büyük reform olacağının altını burada çiziyoruz. Kaldı ki yakın tarihimiz bize, liyakate bakmadan yapılan atamaların sonucunu göstermiş bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda hukuk dışı yollar ile liyakat kavramına bakılmadan yapılan atamalar sonucu devletimizin kilit noktalarına sızan hain terör örgütünün darbe girişimine şahit olduğumuz bir gerçektir.
Hakim ve Savcı atamalarının sıkı liyakat şartlarına tabi olması, mantar gibi düzensiz bir şekilde artan niteliksiz hukuk fakültelerinin açılmasının önüne geçilmesi ve yine Avukatlık mesleğinde de liyakatin esaslı unsuru olacak mesleğe giriş sınavının getirilmesi, yurttaşlarımızın hak arama özgürlüğünün yegane temsilcisi olan biz Avukatların katlanılmaz boyuta gelen ekonomik ve mesleki sorunlarımızın ivedilikle çözülmesi, zorunlu arabuluculuk gibi kurumlar yaratılarak vatandaşlarımızın hak arama özgürlüklerini engelleyici düzenlemelerden bir an önce dönülmesi ve daha bunun gibi bir çok başlık altında yapılacak çalışmaların hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını güçlendireceği bir gerçektir. Bu yönde yapılacak çalışmaların hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının güçlendirilmesinde bir çok 'yargı reformu' paketinden daha faydalı olacağı ortadadır.
Memleket olarak bir yargı krizinin yanında buna ek olarak kendimizi ağır bir ekonomik mücadele içerisinde bulduk. Ancak burada önemle belirtmeliyiz ki köklerini sağlam demokratik hukuk devleti ilkesi kurallarından alan devletlerin aşamayacağı sorunlar yoktur. Neticede sebebi ne olursa olsun, hali hazırda yaşadığımız ekonomik krizin aşılabilmesi ve daha sarsıcılarının yaşanmaması için mali alanda yapılacak yapısal reformların hukuksal anlamda desteklenmediği sürece kadük kalacakları bir gerçektir. Hangi ad altında olursa olsun, yapılacak tüm bu yapısal iyileştirmeler nihayetinde 'HUKUK GÜVENLİĞİ' ana ilkesine dayanması gerektiği aşikardır. Hukuk Güvenliği ilkesinin temelinde ise yargı bağımsızlığı ana kuralı bulunmaktadır. Yargının güvenilir olabilmesi, onun bağımsız ve tarafsız olması ile olasıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında, sadece kendi yurttaşlarına değil, dünya kamuoyuna da güvence verilmediği sürece, krizin aşılabilmesinin olası bulunmadığı aşikardır. Bu vesile ile hukuk güvenliğinin tesisinin devletlerin varlığının temelini oluşturduğunu burada bir kez daha ifade etmeliyiz.
Avukatsız 'yargılamanın' yargı olamayacağı, avukatın olmadığı bir mahkemenin yargılama yapamayacağı bir gerçektir. Ancak son zamanlarda hukuk devleti olmaktan çok polis devleti olma yolunda hızla ilerlediğimizi üzülerek gözlemliyoruz. Bu minvalde Avukatlık mesleğinin de sistematik bir saldırı altında olduğu tespitlerimiz arasında yer almaktadır. Çok değil yakın bir zamanda Ankara Barosuna kayıtlı bir meslektaşımızın sırf avukatlık kimliğini göstermesinden mütevellit uğradığı polis şiddeti ve yine buna benzer örnekleri yakın zamanda yaşadık ve hukuk devleti olmaktan uzaklaştıkça da yaşamaya devam edeceğiz. Avukata şiddet, kısaca ve öz olarak vatandaşlarımızın hak arama özgürlüklerinin ellerinden alınmasıdır, haklarını arayan vatandaşlarımıza gözdağı verilmesidir. İdari makamların, uygulanan bu şiddeti adeta sümen altı edercesine hazırladıkları raporlar ise memleketimizde yapılacak hiçbir yargı reformunun yeterli olmayacağının göstergesidir. Ancak burada tekrar ifade etmek isteriz ki hak arama mücadelesinin yılmaz neferi biz Avukatlar her şeye karşın evrensel hukukun genel kabul görmüş temel ilkelerini yılmadan savunmaya devam edeceğiz
2019-2020 Adli Yılımıza başlarken bu sorunların hepimizin sorunu ve çözümünün de biz Avukatlar, Hakimler ve Savcılarda olduğunun bilincinde olduğumuzu ifade etmeliyim. Tüm zorluklara rağmen her yönüyle aydınlık; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun kurduğu Cumhuriyetimizin İlkelerine gönülden bağlı, laik, Sosyal bir Hukuk Devleti olmanın koşullarını tam olarak yerine getirmiş; Yargının ve Yargı Mensuplarının görev, yetki ve konumları ile çağdaş devlet standartlarına eriştiği bir Türkiye dileğimizle…Yeni Adli yılımızın bizlere ve ülkemize güzellikler getirmesini diler, Kırklareli Barosu olarak Şahsım ve Yönetim kurulum adına saygılar sunarım.
Kırklareli Baro Başkanlığı